CERN Macerası

Birkaç hafta önce bir dergide yayınlanan soru-cevap metninin tam hali:

Mezun olduğunuz okullar hangileri ?
  • Siirt/Kurtalan (anaokulu) 
  • Mardin/Midyat (ilkokul, 1. ve 2. sınıflar) 
  • Adana/Karataş (ilkokul, 3. ve 4. sınıflar) 
  • Tekirdag/Şarköy (ilkokul, 5. ve ortaokul, 1. sınıflar) 
  • Sinop/Ayancık (ortaokul, 2. sınıf) 
  • Afyon/Dinar (ortaokul, 3. sınıf) 
  • İstanbul/Ortaköy, Z. K. Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi, Gemi Elektroniği ve Haberleşme Bölümü 
  • İstanbul/Vezneciler, İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Nükleer Fizik Bölümü 
  • Torino/İtalya, INFN (İtalyan TAEK'i) ve Torino Üniversitesi (Avogadro'nun okulu), Deneysel Nükleer ve Yüksek Enerji Fiziği için Mikrodevre (ASIC) Tasarımı bölümü
    Bunların dışında aldığınız sertifika/diploma, bitirdiğiniz kurs var mı ?
              Okul dışı ilk eğitim belgemi ilkokulda Sinop'un Ayancık ilçesinin halk eğitim merkezinde açılmış bir bilgisayar programlama kursunu bitirdiğimde almıştım. Dersi Ahmet Sever veriyordu, benim ilk teknik öğretmenim. Son katıldığım eğitim ise geçen sene Lozan'daydı ve tümleşik devre tasarımı üzerineydi.          
              Bu ikisi arasındaki diğer eğitimleri atlayarak, sorunuza kısaca şöyle cevap verebilirim: yapılan bir çalışmaya göre mezuniyet sonrası meslek hayatında, okulda ögrenilenin üzerine yeni birşey öğrenmeden etkin olarak çalışabilme süresi geçen yüzyılın başında bir milenyumun üstündeymis (insanlığın bilgi üretme hızının düşük oluşunu anlıyoruz), 2001 yılında bu süre 39 güne düşmüş !! Bu, aldığınız diplomanın uygulamadaki geçerlilik süresidir. Hesabı yapan bilim adamlarının neleri varsaydıklarını hatırlamıyorum ama böyle bir hesabın sadece varolmasi dahi benim de kabul ettiğim bir gerçeği vurgulamak için yeterli.

    CERN’ü ilk ne zaman duydunuz? Bir gün orada çalışma hayaliniz olmuş muydu ? 
              CERN ismini üniversite öğrencisi iken duydum. Danışmanım Prof. N. Erduran, kendisinden öğrendiğim diğer pek çok şeyin yanında, CERN'den de bahsetmişti.
              CERN de çalışmakla ilgili olarak, evet böyle bir olasılığı düşünmüştüm. Şunu söylemeliyim ki bazı arkadaşlarımın yanıldığı gibi, CERN'de çalışmak bir hayat amacı değil, fakat içinde yasadığımız topluma olumlu katkılar sağlayabilmekle ilgili olarak ancak bir araç olabilir. Pek hoşlanmadığım, "olguları sahibolmadıkları anlamları yükleyerek algılama" eğilimimiz var.


    CERN yolculuğunuz nasıl ve ne zaman başladı ?
              İstanbul Üniversitesi'ndeyken danışmanım, LHC deki 4 büyük algılayıcıdan biri olan ALICE deneyi proje liderlerini okulumuza davet etti ve 2002 yılında işbirliği yapmaya başladık. İstanbul Üniversitesi (İÜ) adına ALICE deneyinin tetikleme ve veri toplama (DAQ) grubunda çalışmaya başladım. ALICE'in algıladığı fizik olaylarını bilgisayar ortamında hızla inşa eden, onları insan gözüne görünür kilan ve algılayıcılardaki hataları ayıklamamıza yardımcı olan MOOD isimli bir yazılım geliştirdim. Bu çalışma, İÜ aracılığı ile Türkiye'nin ALICE'e ilk katkısı oldu.
              Bağlantılı olmasından dolayı eklemeliyim ki benim de içinde bulunduğum yerli ve yabancı CERN'deki bilim insanlarından oluşan bir kadro ile 2010 yılında, dünyanın ilk tetikleme ve veri toplama okulunu TAEK, CERN ve Avrupa Birliği (AB) desteği ile Ankara'da gerçekleştirdik. Yani danışmanımın attığı adım ülkemize geri döndü ve şu anda 43 arkadaşım benim 2002 yılında yaşadığım şeyi 2010'da yaşadı. Onların da aynı şekilde devam edeceğini düşündüğümüzde üstel olarak artan sayıları ve bu sayıların getireceği gelişmişliği hayal edin lütfen. Üstelik bu sadece benim kişisel tecrübem; benzer adımların ülkemizin başka yerlerinde de atılıyorolduğunu düşündüğünüzde sayı daha da büyük aslında.

    CERN’de bulunmak sizin için ne anlama geliyor ?
              Bunun cevabını aslında bir önceki sorunuzun sonunda vermiş oldum. Bu, aynı amaca hizmet eden, CERN'deki yaklaşık 150 Türk bilim adamı arasında yer alarak büyük resme kendi adıma yaptığım küçük bir katkı.
              Özellikle CERN'de değil ama CERN gibi bir yerde bulunmak çok onemli benim için: üzüm üzüme baka baka kararır sözü, insanın içinde bulunduğu ortamın kalitesine yakınsayacağını ve aynı şekilde içinde bulunulan ortamın düzeyinin de onu oluşturan bireylerin toplamından başka birsey olmadığını anlatır. Bu söz göründüğünden biraz daha derin olabilir: eğer yetenekli insanlarla çalışırsanız yeteneklerinizi artırarak korursunuz ve aynı şeyi devam ettirmek istersiniz. Aksi durumda ise başlangıçta ne kadar parlak olursanız olun yavaş yavaş matlaşır ve kazanmak için yıllarınızı verdiğiniz yeteneklerinizi köreltirsiniz. Eskiden, örnek aldığımız başarılı insanların özel yetenekleri olduğunu zannederdim, halbuki onlar, aslında “çalışarak” gerçekten özel hale getirdikleri sıradan yeteneklerinden dolayı başarılılar. Bunun, benim için bir anlamı var.
              CERN gibi kurumlar çalışmalarınıza kesin kurallar ile belirlenmiş bir ölçme ve değerlendirme sonucunda değer biçer. Projelerin başarısı katı kriterlere göre değerlendirilir ve sadece bu değerlendirmenin sonucuna göre karar alınır. Kişisel ilişkilerin değiştirici etkisi azdır. Ayrıca araştırma ve öğretme etkinlikleri birbirinden doğaları gereği farklıdır ve bu fark, uygulamada da tanınır. Dolayısı ile yaptığınız işe yoğunlaşabilirsiniz. Tek uğraşınız bilimsel alandadır ve bunun tersi, kanımca malesef pek çok üniversitenin gerçek projelerde yer alamamasının da en önemli nedeni.
              Diğer taraftan Turkiye'de olsaydım yine aynı ben olacaktım ama belki de şu anda olduğum kadar yararlı olamayacaktım ülkeme. Aynı şeyleri söylüyor ve yapıyor olsanız dahi, CERN'de ya da başka tanınmış bir yerde çalışıyor olduğunuzda insanlar sizi, yurt içindeki meslekdaslarınıza nazaran daha dikkatli dinliyor. Ne söylediğinize değil de sankı daha çok nerede çalıştığınıza bakanlar olabiliyor. Yafta'nın sıradan vatandaşlar ve hatta kurumlar üzerindeki etkisi kuvvetli; bu, umut kirici. İnsanlar veya kurumlar kendi sahip oldukları değerlere ya da imkanlara süpheyle bakabiliyor ve yapabileceklerinin farkına varmıyor ama başkalarının onayına kayıtsız şartsız güveniyor; halbuki kendi onaylarına ya da ölçme-değerlendirme sistemlerine dayanmalılar.


    Oradaki göreviniz ve statünüz tam olarak nedir ?
              2002 den beri önce İÜ ve daha sonra INFN/Torino Üniversiteleri adına, sırasıyla yüksek lisans ve doktora öğrenciliğim süresince, her ikisi de CERN'de bulunan, LHC uzerindeki ALICE ve SPS üzerindeki COMPASS deneylerinde çalıştım. ALICE deneyi için yazılım geliştirdim ve COMPASS deneyi için mikrodevre tasarladım.
              2008'den beri CERN'ün mikroelektronik bölümünde kadrolu olarak çalışıyorum. Radyasyona dayanıklı mikroçip tasarımcısıyım. Birkaç meslekdaşım ile birlikte görevimiz, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) ve gelecekte çalışmaya başlayacak olan Süper-LHC üzerindeki deneylerin (ALICE, ATLAS, CMS, LHCb), kendilerini oluşturan alt algılayıcı sistemlerini okuyan mikroçipler ile, bu sistemlerin hızlandırıcı (LHC) ile birlikte eşzamanlı çalışmalarını sağlayacak olan “zamanlama ve veri iletim” alıcı/verici mikroçiplerini tasarlamak. Her alt sistem diğer alt sistemlerle uyum içinde çalışmalı ve sadece zamanı geldiğinde belirli işleri yapmalı. Bunu, bir okul bandosunun şefine benzetebiliriz: yani ben saniyenin trilyonda biri (pico saniye) zamanlama hassaslığı ile bandoyu idare eden bir bando şefini tasarlıyorum.


    Bilimsel çalışmalar dışında sosyal hayatınız nasıl geçiyor, özel hobileriniz var mı ?
              Hayat ve çalışmalar arasında keskin bir ayrım olmamakla birlikte, hobilerimin önemli bir kısmı aslında çalışmalarımı oluşturuyor. Sorulduğunda bir mesleğimin olmadığını söylüyorum: bana hobilerimi gerçekleştirmem için imkan veriliyor ve bir de üzerine maaş ödeniyor !! Daha iyisini düşünemiyorum.
              Çalışmalar dışında CERN köyündeki ve dışarıdaki arkadaşlarımla özellikle sohbet etmekten hoslanıyorum; parlak insanlarla konuşmak sürekli yeni şeyler öğrenmenizi ve paslanmamanızı sağlar. Genellikle aksamları neyimi üflüyorum ve düzenli spor yapıyorum. Tümleşik devre tasarımı ve gerektirdiği çalışma şekillerinin tamamı, çok uzun süre bilgisayar başında bir şeylere yoğunlaşıp hareketsiz kalabildiğiniz bir etkinlik. Bedensel sağlığı önemsemek gerek, insan sadece düşünen bir canlı değil, aynı zamanda fiziksel olarak varolan bir canlı da. Düşüncenin sağlığı için bedensel sağlığın ilk şart olduğunu düşünüyorum.


    CERN’de görev almanın belirli şartları veya yolu var mı, orada çalışmak isteyen gençlere neler önerirsiniz ?
              Her kurumda o kuruma katılmak için belirlenmiş şartlar ve o şartları sağlayacağınız yollar vardır. CERN, bu anlamda bir istisna değil. Nereden baktığınıza bağlı olarak Türkiye'ye nazaran bu kurallar çok daha esnek ya da çok daha katıdır: eğer bürokrasi penceresinden bakarsanız kurallar çok daha esnek iken yeterlilik ile ölçme ve değerlendirme pencerelerinden bakarsanız tam tersi.
              CERN'de çalışmak isteyen arkadaşlarımla ilgili olarak, belirli bir yerde çalışmaya şartlanmak kişiyi gereksiz sınırlayabilir; bunu yapmasınlar fakat çalışacakları yerin tanımını yapsınlar: 5. sınıftaydım ve “büyüdüğümde ne olacağımı” soran birine kelimesi kelimesine şu cevabı vermiştim: "Hem öğrenip hem öğretebileceğim, elle tutulur bir şeyler üretebileceğim ve sorun çözebileceğim bir yerde çalışmak istiyorum". O zamanlar ne olduğunu henüz bilmediğim üniversite ya da araştırma laboratuvarından bahsediyordum. Bir şekilde benim icin CERN bu yerlerden biri oldu fakat bu bir gereklilik değil, Türkiye'de ve dünyada bu tanıma uyan pekcok yer var.
              Arkadaşlarıma haddim olmayarak şunları önerebilirim: kendilerini dinlesinler ve istedikleri şeylerin ardından, atılacakları maceranın sonunu düşünmeden gitsinler. Başkalarının tecrübelerini ve fikirlerini dinlesinler ve onlardan ögrenmeye çalışsınlar elbet fakat bunların kendi düşüncelerini gölgelemesine de izin vermesinler. Sevdiğiniz şeyde başarılı olursunuz ve o şeyin ne olduğunu başkalarından öğrenemezsiniz. Fakat şu ayrıma dikkat etmek gerek: sevdiğiniz şeyin ne olduğunu başkalarından öğrenemezsiniz dedim evet ama o şeyde başarılı olup olmadığınızı ise size sadece başkası anlatabilir. İyi olduğunuz alanda ise, sizi mesleki tatminden başka birşey beklemez. Bu benim için işe yaradı, kariyerinin başındaki arkadaşlarımın durumunda ise yaramaması için bir neden göremiyorum.
              CERN'de ya da benzer düzeyde birçok başka yerde veya yukarıda önerdiğim şekilde tanımını yaptıkları yerde çalışmak isteyen arkadaşlarıma, emeklerine acımamalarını tavsiye edebilirim. Çalışmanın tutumlu olunacak bir yanının olmadığını düşünüyorum. Öğrenmekten keyif aldığınız şeyi, onu kullanabileceğiniz hiçbir yer göremeseniz dahi çalışın. Gelecekte karşınıza çıkacak bir imkanı farkedebilmeniz ve onu doğru şekilde değerlendirebilmeniz, o çalışmayı daha önce yapmış olmanıza bağlı olabilir ki çoğunlukla durum budur.

    Hayatınızı Kolaylaştırın:
              Hayat, kendi ayakalarınız üzerinde durabildiğinizde daha kolaydır ve şaka gibi ama tanım gereği aslında yaptığımız her şey, daha kolay olduğunu düşündüğümüz şey olmak zorunda. Dolayısı ile kendileri ile çelişmesinler :D Başkasına bağımlı olmanın hayatı zorlaştırdığı düşüncesindeyim. Hiçbir yerden yardım gelmeyecekmiş gibi adım atmak ve ilgilenilen konunun hem teorisini hem uygulamasını çalışmak gerek. Çünkü ancak ikisinin beraber varolması her birini anlamlı kılıyor.

    Hatanın Kaynağı:
              Hata denen şeyin kaynaği, kuralların geçerli oldukları alanın dışında da geçerli zannedilmesi ile başlayan ve yeterince yavaş seyretmesi durumunda ise farkedilmesi çok zorlaşabilen bir süreç bence ve bunun olmaması için neyin nereden geldiğini ya bilmek ya da bunu öğrenmek için nereye bakılacağı hakkında fikir sahibi olmak lazim. Türk eğitim sistemi ve yaşam biçimimiz ile ilgili olsa gerek, biz Türkler çok çalışkan ve yaptığımız işe inanan insanlarız. Fakat bazen etkisinde kalabildiğimiz "emek harcamadan hayatı kazanmanın, akıl sayıldığı" olumsuz bir rüzgar da var. Arkadaşlarıma, hiçbir yelkeni dolduramayacak olan bu rüzgarin farkında olmalarını öneririm.

    Comments

    Popular posts from this blog

    İnsanlığın Başyapıtı

    Rahatla Biraz